SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

SELAM BAHSİ

<< 2204 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

69 - (2204) حدثنا هارون بن معروف وأبو الطاهر وأحمد بن عيسى. قالوا: حدثنا ابن وهب. أخبرني عمرو (وهو ابن الحارث) عن عبدربه بن سعيد، عن أبي الزبير، عن جابر، عن رسول الله صلى الله عليه وسلم؛

 أنه قال "لكل داء دواء. فإذا أصيب دواء الداء برأ بإذن الله عز وجل".

 

{69}

Bize Harun b. Ma'ruf ile Ebu't-Tâhir ve Ahmed b. İsa rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize İbnl Vehb rivayet etti. (Dediki): Bana Amr (bu zat İbni Hâris'dir.) Abdü Rabbib b. Saîd'den, o da Ebu'z-Zübeyr'den, o da

 

Câbir'den, o da Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen haber verdi ki:

 

«Her derdin bir devası vardır. Derdin devasına rastlanırsa Allah (Azze ve Celle)'nin izniyle düzelir.» buyurmuşlar.

 

 

İzah:

Bu hadîste hastalığa karşı ilâç kullanmasının müstehab olduğuna işaret vardır. Cumhur ulemânın mezhebi de budur.

 

Kaadî İyad diyor ki: «Bu hadîslerde din ve dünya ilimlerinden cümleler ve tıb ilminin sahîh olduğu, ilaçlanmanın cevazı ve bu hadîslerde de bildirilen şeylerle ilaçlanmanın müstehab oluşu görülüyor, Yine bu hadîslerde tedaviyi inkâr eden Gulât-ı sofiyye'ye red cevabı vardır. Bunlar her şey Allah'ın kaza ve kaderiyledir, Binâenaleyh tedaviye hacet yoktur, derler. Ulemânın hücceti bu hadîslerdir. Onlar yaratanın Allah olduğuna itikad ederler. Ama tedavinin de Allah'ın kaderinden sayıldığına inanırlar. Bu mesele duâ, kâfirlerle harb, korunmak ve göre göre tehlikeye atılmaktan sakınmak hususundaki emirlere benzer. Halbuki ecel değişmez. Mukadderat mutlaka vuku bulur.»

 

Mâzirî de şunları söylemiştir: «Müslim bu çok hadîsleri tıb ve ilâç bahsinde zikretmiştir. Kalbinde maraz olan kimseler bunların bâzısına itiraz etmiş ve şöyle demişlerdir: Doktorlar balın müshil olduğuna ittifak ediyorlar. O halde kendisinde ishal bulunan kimseye ne demeli ! Yine doktorlar hummalı kimsenin soğuk su kullanmasının helâka yakın tehlikeli olduğuna ittifak ediyorlar. Çünkü soğuk su mesameleri bir araya toplar, buharı içeri tıkar ve harareti cismin içerisine çevirir. Böylece telefe sebep olur. Bunlar Zatü'l-Cenp hastalığının Kust denilen otla tedavi edileceğini de İnkâr eder ve tehlikeli görürler. Halbuki, bu otta şiddetli hararet vardır...» Mâzirî bu itirazların yersiz olduğunu beyandan sonra hadîslerin şerhine geçiyor ve sadedinde bulunduğumuz hadîsi şöyle izah ediyor: «Bu hadîste açık izahat vardır. Zira malûmdur ki doktorlar: Hastalık cismin tabiî mecrasından çıkmasıdır; tedavi ise cismi tabiî mecrasına iadedir, derler. Hıfzıssıhha cismin tabiî mecrasında kalmasıdır. O halde sıhhati korumak, yiyecekleri ve sâireyi isîâh ile cismi tabiî mecrasına döndürmek de hastalığa zıt olan muvafık ilâçlarla olur. Bukrat eşya zıtlarıyla tedavi edilir, demiştir. Lâkin bazan hastalığın hakîkatı ile ilâcın hakîkatı ince ve karışık olur da hastalığa zıt ilâca itimad azalır. Doktorun hatası da buradan ileri gelir. Bazan ilâcın hararetli maddeden olduğunu sanır. Halbuki ilâç başka maddedendir. Yahut ilâcın soğuk maddeden olacağını sanır. Halbuki değildir. Bundan dolayı şifâ hâsıl olmaz. îşte Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hadîsin sonunda: Derdin devasına rastlanırsa düzelir... sözüyle hadîsin başındaki beyanâtına edilebilecek itiraza tenzib buyurmuştur. Şayet: Yâ Resûlallah! Sen her derdin devası vardır, dedin ama biz, birçok hastaların tedavi gördükleri halde düzelmediklerini görüyoruz, denilirse, O da: Bu ancak tedavinin hakikati bilinmediği içindir. Yoksa ilâç bulunmadığı için değil» şeklinde cevap vermiş gibidir.»